Afganistan (Peştuca/Darice: افغانستان, Afġānistān), resmi adı Afganistan Demokratik Cumhuriyeti (, **; , **), 1987'den sonra Afganistan Cumhuriyeti (; **; , **), Afganistan'da 1978-1992 yılları arasında, sosyalist Afganistan Demokratik Halk Partisi'nin (ADHP) yönetimde olduğu dönemi kapsar.
652,000 km² alana sahip ülke, güney ve doğusunda Pakistan; batıda İran; kuzeyde SSCB (Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan); kuzeydoğusunda ise Çin ile komşuydu.
ADHP Nisan Devrimi ya da Sevr Devrimi adı verilen askerî darbe ile Muhammed Davud Han'ı devirerek iktidarı ele geçirdi. Davud'un yerine, 30 Nisan 1978 tarihinde, hükûmet ve devlet başkanı olarak Nur Muhammed Terakki getirildi. Sevr Devrimi adı verilen darbe düzenleyicileri, Terakki ve Hafızullah Amin, iktidara geldikten sonra bir dizi tartışmalı reforma imza attılar. Bunların en dikkat çekici olanları, kadınlara eşit haklar tanınması, evrensel eğitim sisteminin kabulü ve toprak reformu idi. İktidar ele geçirildikten kısa bir süre sonra, öncülüğünü Terakki ve Amin'in yaptığı Halkçılarla, Babrak Karmal'ın başını çektiği Perçemciler (bayrakçılar) arasında koltuk kavgası patlak verdi. Mücadeleden galip çıkan Halkçılar, Perçemci grubu partiden tasfiye ettiler. Perçemcilerin liderleri SSCB'ye ve Doğu Bloku ülkelerine sürgüne gönderildi.
Parti içindeki Halk-Perçem kavgası bittikten sonra, bu seferde Halk fraksiyonunun içinde, Terakki ve Amin arasında güç mücadelesi başladı. Bu mücadeleyi yitiren Terakki, Amin'in emriyle öldürüldü. Yapılan reformlar sebebiyle, ülkesinde pek popüler olmadığı gibi, Sovyet liderler de Amin'in yönetimine sıcak bakmıyordu. Terakki yönetimi zamanında başlayan, antikomünist isyan, Amin yönetiminde daha da kötüleşti. Amin'in CIA ajanı olduğunu iddia eden SSCB, 1979 Aralık ayında, Afganistan'a müdahale etti. Hafızullah Amin, Afgan hükûmetinden destek alan Sovyetler Birliği tarafından düzenlen bir suikastla öldürüldü. Hafuzullah Amin'in yerine, Babrak Karmal getirildi. 1979'dan 1986 yılına kadar devam eden Babrak Karmal devrine damgasını vuran olay, Sovyet-Afgan Savaşı idi. Savaşın neticesinde, çok sayıda sivil hayatını kaybedecek, milyonlarca Afgan, Pakistan ve İran'a mülteci olarak kaçmak zorunda kalacaktı. Yeni anayasa maddeleri Nisan 1980'de ilan edildi. ADHP üyesi olmayan birkaç kişinin de hükûmete girmesine izin verildi. Böylelikle, daha geniş bir tabandan, hükûmete destek sağlanmaya çalışılıyordu. Fakat izlediği politikalarla, savaşla altüst olan ülkeye barışı getirmekte yetersiz kalan Babrak Karmal, ADHP Genel Sekreterlik görevini 1986 yılında Muhammed Necibullah'a devretti.
Necibullah, ülkedeki muhalif güçlerle Millî Mutabakat arayışına girişti. 1987 yılında yeni anayasa yapıldı. Ardından 1988'de, Afgan mücahitler tarafından protesto edilen, parlamento seçimleri yapıldı. Sovyetlerin Afganistan'dan çekilmesinden sonra, hükûmet ağır bir silahlı mukavemetle karşı karşıya kaldı. 1990 yılında, Afganistan'da büyük politik değişiklikler oldu. Ülkenin İslam cumhuriyeti olduğunu ilan eden bir yeni anayasa kabul edildi. Afganistan Demokratik Halk Partisi, isim değiştirerek, bugünde siyasi varlığını sürdürmekte olan Afganistan Vatan Partisi'ne dönüştü. Celalabad savaşında olduğu gibi, hükûmet, isyancılarla yaptığı savaşta kayda değer askeri başarılar elde ediyordu. Buna rağmen şiddetli bir silahlı muhalefetin varlığı, ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durum, Halk fraksiyonunun 1990'da başarsız darbe girişimi, SSCB'nin dağılması gibi üst üste gelen olumsuzluklar sebebiyle, Necibullah hükûmeti, Nisan 1992'de yıkılacaktı.
1973-78 yılları arasında Afganistan Cumhuriyeti devlet başkanı Muhammed Davud Han, ADHP içindeki Perçem fraksiyonunun lideri Mir Ekber Hayber'in şüpheli ölümünden sonra, Sevr Devrimi ile sonuçlanacak olaylardan sonra görevinden uzaklaştırıldı. Halk fraksiyonunundan Hafızullah Amin, darbenin baş mimarıydı. Halkçıların lideri Nur Muhammed Terakki darbeden sonra, Afganistan Devrim Konseyi başkanı, devlet başkanlığı, başbakanlık ve parti genel sekreterliği görevlerine getirildi. Perçem fraksiyonu lideri Babrak Karmal Devrim Konseyi başkan yardımcılığı ve bakanlar konseyi başkan yardımcılığı görevlerine atandı. Darbe liderlerinden Amin, bakanlar konseyi başkan yardımcılığı ve dışişleri bakanlığı görevine getirilirken, Muhammed İslam Vatancar ise bakanlar konseyi başkan yardımlarından biri yapılmıştı. Karmal, Amin ve Vatancar'ın, aynı anda bakanlar konseyi başkan yardımcılığı görevini yürütmesi, beraberinde istikrarsızlığı da getirdi. Hükûmet içinde adeta üç farklı hükûmet daha vardı; Halk fraksiyonu Amin'i, Perçemçiler Karmal'ı ordudaki subaylar (ki bunların büyük kısmı Perçemciydi) ise Vatancar'ı destekliyordu.
Halkçı ve Perçemciler arasında ilk ayrılık, Halkçıların, ADHP Merkez Komitesine, Sevr Devrimi'ne katılan subayları getirmek istemesi üzerine patlak verdi. Önceden subayların parti yönetimine getirilmesine karşı çıkan Amin, bu tutumunu değiştirmiş, tam aksi bir tutum sergilemeye başladı. Nihayetinde Politbüro, askerlere yönetimde yer verdi. Bu mücadeleden galip çıkan Halkçılar, Perçemcileri, devrim dalgasını kullanarak, bunun nimetinden istifade eden ancak gerçek anlamda bu devrime katılmayan oportünistler olarak itham ediyordu. Bunun yanı sıra "Perçem" kelimesi aynı zamanda "hizipçilik" anlamına da geliyordu ve Terakki bunu ustalıkla kullanıyordu. Devrimden üç ay sonra, Merkez Komite toplantısında, Amin, Perçemcilere karşı üstünlük elde etti. Toplantı sonucu Halkçılar, Perçemcileri etkisiz bırakarak, Babrak Karmal'ı sürgüne göndererek, tüm karar alma süreçlerine ve politikaların belirlenmesinde tek söz sahibi haline geldiler. Sonrasında, Halkçılar tarafından, başını Karmal'ın çektiği bir Perçemci darbenin planlanmakta olduğu da ortaya çıkartılmıştı. Böyle bir darbe planının ortaya çıkması sonucu, Perçemcilere karşı büyük ve çabuk bir tasfiye hareketini de beraberinde getirdi. Ülke dışında bulunan Perçemci diplomatlar ülkeye geri çağırıldıysa da, çok azı bu çağrıya uyarak geri döndü. Babrak Karmal ve Muhammed Necibullah gibi politikacılar, bulundukları ülkede kaldı.
Terakki yönetimi süresince, çok da taraftar bulmayan bir toprak reformu yapıldı. Herhangi bir kamulaştırma bedeli ödenmeden, devlet tarafından arazilere el konuldu; bu reform ülkedeki kredi ve ticaret çarklarının işleyişinin bozulmasına yol açtı. Tarımsal ürün alanında büyük alım yapan aktörler, reformdan istifade eden köylülerden ürün alımını durdurdu. Satılamayan ürünler tarlalarda kaldı. Bu da tüm halkın hoşnutsuzluğunun artmasına sebep oldu. Uyguladığı politikaların hoşnutsuzluk yarattığını gören Terakki, uyguladığı politikaları değiştirmeye çalıştı. Afganistan'ın uzun tarihi boyunca, Afgan halkında, merkezi bir otoriteye karşı daima bir direnç görülmekteydi ve bu da uzun vadede Terakki'nin yönetiminin altının oyulmasında etkili olacaktı.1 Tüm bunların doğal sonucu olarak, ülke çapında etkili bir tarım reformu hayata geçirilemedi. Darbeden hemen aylar sonra, Terakki ve ADHP tarafından hayata geçirilen Marksist politikalar, hem Afgan kültürüyle, hem de kırsal kesimdeki köklü geleneklerle çatışıyordu. Kadınların politik yaşama katılmalarına izin verilmiş, kadınların rızaları dışında zorla evlendirilmelerinin önüne geçilmesi için yasal düzenleme yapılmıştı. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Afgan halkı reformlara karşı çıktı ve günümüze kadar devam etmekte olan Afgan iç savaşı tetiklenmiş oldu.
Başlangıçta Amin ve Terakki ikilisi, yakın ilişki içindeydi, fakat kısa sürede bu ilişki bozuldu. İlk zamanlarda Terakki'yi parlatmaya ve onu ön plana çıkarmaya yardım eden Amin'in çabalarına rağmen kısa sürede bu propagandaya kendini kaptıran Terakki, sürekli olarak Amin'i ve onun tavsiyelerini göz ardı etmeye başlamıştı. Bu durum da, Amin'i içten içe yaralıyordu. Günden güne araları bozulan ikili, Ordu üzerinde hakimiyet kurmak için kavgaya tutuştu. 1979 Herat İsyanı'ndan sonra, Afganistan Demokratik Halk Partisi Politbürosu, Anavatan Yüksek Savunma Konseyi'ni kurdu. Konseyin başkanı olarak Terakki, yardımcılığına da Amin seçildi. Amin'in bu göreve getirilmesi ve Bakanlar Konseyi'nde sahip olduğu sandalye, onun siyasi açıdan sahip olduğu gücün göstergesi değildi. Zira yapılan anayasal reformlarla, Amin'in koltukları neredeyse tamamen etkisiz hale getirilmişti. Vatancar, Seyid Muhammed Gulabzoy, Şercan Mazdoryar ve Esadullah Serveri'den oluşan, Dörtlü Çete'nin liderliğinde, başarısız bir suikast girişiminde bulunuldu. Bu suikast girişimi, Amin'i Terakki'ye karşı eyleme geçmeye zorladı. Terakki, Havana gezisi sonrası görevinden alındı ve Amin'in emriyle öldürüldü.
Amin 104 gün sürecek kısa iktidarı boyunca, yönetimde kolektif liderlik ilkesini uygulamaya çalıştı. İktidarı ele geçirdiğinde "otokratik bir yönetime izin vermeyeceğine dair söz vermişti." Halkı yatıştırmak ve kendinden önceki dönemini kötülemek için, Terakki döneminde idam edilen 18,000 kişilik bir isim listesi yayınladı ve idamlardan Terakki'yi sorumlu tuttu. Terakki ve Amin döneminde tutuklananların sayısının, 17,000 ila 45,000 kişi arasında olduğu düşünülmektedir.
Amin Afgan halkı tarafından sevilen bir lider değildi. İktidarı döneminde komünist rejime karşı muhalefet arttı ve hükûmet kırsal kesimlerde hakimiyetini kaybetti. Sevr Devrimi'nden sonra 100,000 kişilik Afgan Ordusu, asker kaçakları yüzünden 50,000 ila 70,000 kişi civarına düşmüştü. ADHP'ye ve devlet yönetimine sızan KGB ajanları da, başlı başına ayı bir sorun teşkil ediyordu. Koltuğu günden güne tehlikeye giren Amin'in, SSCB ve Doğu Bloku ülkelerinde sürgünde bulunan rakipleri de, onu devirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bir yandan Muhammed İslam Vatancar, Seyid Muhammed Gulabzoy ve Esadullah Serveri intikam planları yaparken, Perçemci lider Babrak Karmal da Amin'i devirmek için, Doğu Bloku'nun önde gelen kişileriyle görüşmeler yapıyordu. Sovyet müdahalesinden hemen önce ADHP, çoğunluğu Pol-i Çarhi Hapishanesi'nde bulunan 10,000 ila 27,000 mahkûmu infaz ettirdi.234
Bu arada SSCB'de, Yuri Andropov, Andrey Gromıko, Dmitri Ustinov ve Boris Ponomarev'den müteşekkil, Afganistan konusuyla ilgili Politbüro tarafından görevlendirilmiş özel bir komisyon, Sovyetler Birliği'nin Amin'in politikalarını desteklediği yönündeki izlenimi yok etmeye çalışıyordu. Andropov, şiddetle Afganistan'a müdahale edilmesini savunuyordu. Leonid Brejnev'e, Amin'in izlediği politikaların, gerek ordunun, gerekse de hükûmetin krizi önleme kapasitelerini yok ettiği telkininde bulunuyordu. Andropov, küçük bir askeri kuvvetle müdahale ederek Amin'i görevden almayı ve yerine Karmal'ı getirmeyi planlıyordu. Sovyetler Birliği 12 Aralık 1979'da Afganistan'a müdahale edeceğini duyurdu ve 27 Aralık 1979 tarihinde, askerî müdahalenin ilk aşaması olan Fırtına 333 harekâtını başlattı.
İlişkiler ağır şekilde zedelenmiş olmasına rağmen, Amin'in son ana kadar SSCB'ye olan güveni tamdı. Hatta Afgan gizli servisin, SSCB'nin ülkeyi işgale hazırlandığı ve Amin iktidarını devireceği yönünde kendisine sunduğu raporu, "emperyalistlerin oyunu" şeklinde değerlendirmişti. Bundan birkaç ay sonra SSCB, Afganistan'a asker yollamaya karar verdi. Batılıların aksi yönde düşünmelerine rağmen, SSCB'nin asker gönderme kararı önceden Amin'e bildirilmişti. Amin 27 Aralık 1979 tarihinde, Sovyet askeri güçleri tarafından öldürüldü.
Amin katledildikten sonra, iktidarı Karmal devraldı. 27 Aralık'ta, Kabil Radyosu'ndan, Karmal'ın önceden kaydedilmiş bir konuşması yayınlandı. Karmal, Afgan halkına; "Bugün Amin ve iş birlikçilerinin başında olduğu, anne, baba ve kardeşlerimizi, genç yaşlı demeden on binlerce Afganı katleden yağmacı ve katillerden oluşan işkence mekanizması çökertildi..." diye seslenerek, önceki yönetimi ağır şekilde suçluyordu. 1 Ocak'ta, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komite Genel Sekreteri Leonid Brejnev ve Başbakan Aleksey Kosigin, Karmal'ı "lider olarak seçilmesinden" dolayı kutlayan resmi açıklama yaptılar. Oysa Karmal, Afganistan'da hiçbir devlet organı ya da parti tarafından herhangi bir göreve seçilmemişti.
İktidara geldikten sonra Karmal, Afgan halkına; infazları durduracağına, tüm demokratik kurumların tesis edilip özgür seçimlerin yapılacağına, yeni bir anayasa yapılacağına, ADHP'den başka partilerin de seçimlere katılabilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılacağına, özel mülkiyet hakkına sahip çıkılacağına, genel af ilan edilerek, önceki yönetim zamanında hapse atılanların serbest bırakılacağına, hatta hatta "sosyalist olmayan bir koalisyon hükümetinin kurulacağına" dair sözler verdi. Sovyetler Birliği ile görüşerek, askeri, ekonomik ve siyasi yardım talep edeceğini duyurdu. Cömertçe verilen bu sözlerin, gerçekleştirilmek istense bile, SSCB'nin müdahil olduğu böylesine bir ortamda hayata geçirilmesi imkânsız görünüyordu. Afganların büyük çoğunluğu da verilen sözlere rağmen yeni hükûmete güvenmiyordu. Karmal'ın, 1978 yılında" özel sermayeye dokunulmayacak" şeklinde verdiği söze rağmen, bunun aksinin gerçekleşmiş olduğu gerçeği, hafızalarda tazeliğini koruyordu.
Politik çözümler akim kalınca, Sovyet yetkililer ve Afgan hükûmeti, sorunu askeri yöntemle çözmeye karar verdi. Askerler bir anda devreye sokulmadı. 1981 Ocak ayında Karmal, askerlerin ücretini iki kat arttırdı. Bazı askerlerin rütbesini yükseltti. Bir general ve 13 albaya madalya taktı. Askerlik yaşı düşürüldü, mecburi askerlik süresi uzatıldı ve yedek askerlik yaşı 35'e çıkartıldı. Esadullah Serveri Haziran ayında ADHP Politbürosu'ndaki koltuğundan azledildi ve yerine eski bir tankçı subay olan Muhammed İslam Vatancar getirildi. Vatancar daha sonra kabinede İletişim Bakanı olarak yer alacaktı. Tümgeneral Muhammad Refi, Savunma Bakanlığına, istihbarat teşkilatı KHAD'ın başına da Muhammed Necibullah getirildi. Tüm düzenlemeler dağılan orduyu toparlamak için yapılmaktaydı. İşgalden önce 100,000 kişilik kuvvete sahip ordu, işgal sonrası 25,000 kişiye düşmüştü. Asker kaçakları salgın hastalık gibi orduyu sarmıştı. Daha da kötüsü asker kaçaklarının isyancı gruplara katılmalarıydı. Daha iyi bir organizasyon için, ordu, her biri kendi "savunma konseyine" sahip yedi ayrı bölgeye bölündü. "Savunma Konseyleri" ülke, il ve ilçe düzeylerinde, yetkileri ADHP'nin yerel teşkilatlarının emri altına girecek şekilde düzenlenmişti. Bu dönemde GSMH'nin %40'ının savunma giderlerine harcandığı tahmin edilmektedir.
Karmal, Mayıs 1985'te, Sovyet liderlerin baskısı sonucunda, ADHP Genel Sekreterliği görevinden istifa ettirildi ve yerine gizli servis eski başkanı Necibullah getirildi. Karmal, Kasım ve 1986'da Devrim Konseyi Başkanlığı görevinden istifa edene dek, partinin ve devletin üst kademelerinde nüfuz sahibi olmaya devam etti. Devrim Konseyindeki görevini de, Hacı Muhammed Çamkani'ye devretti.
Eylül 1986'da, Necibullah'ın talimatıyla, Ulusal Uzlaşma Komisyonu (UUK) adıyla bir komisyon oluşturuldu. Komisyonun amacı, karşı devrimcilerle görüşüp anlaşarak, Sevr Devrimi'ni daha ileri bir aşamaya taşımaktı. Hükûmet, tahminen 40,000 kadar isyancı ile ilişki sağladı. Millî Mutabakat adını verdiği bir projeyi hayata geçirmek amacıyla, değişik muhalif gruplarla görüşmeler sürdürmekte olan Necibullah, 1986 yılının sonuna doğru altı aylık ateşkes ilan etti. Görüşmeler olumlu sonuçlandı, ADHP'nin tek parti yönetimine son verecek bir koalisyon hükûmeti kuruldu. Her ne kadar bu program sonradan iflas etse de, dağıtılan mücahit grupların üyeleri, hükûmet milisleri olarak istihdam edildiler. Millî Mutabakat adı verilen bu politika, şehirlerde hükûmete desteği arttırırken, silahlı kuvvetlere de istikrar getirdi. Necibullah her ne kadar de jure lider olarak görünse de, kararların büyük kısmı Sovyet danışmanlar tarafından alınmaktaydı. Gorbaçov bu durumu "Her şeyi biz kendi başımıza yapıyoruz [...] Halkımız yaptıklarımızın farkında. Necibullah'ın elleri kolları bağlı." sözleriyle özetliyordu. Sovyetler Birliği'nin Afganistan büyükelçisi Fikret Tabeev (Temmuz 1986'ya kadar bu görevi sürdürdü), bir sömürge valisi gibi davranmakla suçlanıyordu.
Nihayet Gorbaçov, Afganistan'da Sovyet yönetiminin sona erdiğini duyurdu. Sovyet Politbüro toplantısında yaptığı konuşmada "Eski malzemelerle yeni bir bina inşa etmek çok zor... umarım Necibullah'ı seçmekle bir hata yapmamışızdır." diyordu. Zaman, Necibullah'ın amaçlarıyla, Sovyetler Birliği'nin amaçlarının çeliştiğini kanıtlayacaktı; SSCB Afganistan'dan çekilmek isterken, Necibullah buna karşı çıkıyordu. Dağılmanın eşiğinde, zayıf bir orduya sahip Necibullah, iktidarını Sovyet askeri varlığına bağlamıştı. Temmuz 1986'da, altı Sovyet alayı, toplam 15.000 asker, Afganistan'dan geri çekildi. Bu miktarda asker çekmenin amacı, Gorbaçov tarafından, Sovyet yönetiminin Afganistan'dan çıkmak konusundaki ciddiyetini ispat etmek, olarak açıklanıyordu.
14 Nisan 1988'de Afganistan ve Pakistan devletleri, ABD ve SSCB'nin garantör olarak dahil oldukları, Cenevre Anlaşması'na imza koydular. Anlaşmaya göre 15 Şubat 1989 tarihine kadar, Sovyet askeri birlikleri Afganistan'dan çekilmeyi tamamlayacaktı. Bir Politbüro toplantısı esnasında Eduard Şevardnadze "Afganistan'ı içler acısı bir vaziyette bırakarak terk ettiklerini, Afgan ekonomisinin çökmüş olduğunu, en az 10,000 - 15,000 Sovyet askerinin Afganistan'da bırakılması" gerektiğinden bahsedecekti. KGB başkanı Vladimir Kryuçkov Şevardnadze'nin bu tutumunu destekliyordu. Ancak böyle bir duruş sergilenmesi, Cenevre Anlaşması hükümlerinin de ihlali anlamına gelecekti. Necibullah her türlü çekilmeye itiraz ediyordu. Çekilmeden sonra, çok az Sovyet askeri Afganistan'da kalmaya devam etti. Bunlar; Sovyet elçiliğini koruyan paraşütçüler, özel kuvvet üyesi askerler, askeri danışmanlar ve özellikle SSCB sınırında keşif görevi yapan askeri birliklerdi.
Ziya ül Hak yönetimindeki Pakistan, Cenevre Anlaşması'na aykırı olmasına rağmen mücahitleri desteklemeye devam ediyordu. Tüm siyasi analizciler, Necibullah hükûmetinin devrileceğini ve yerine radikal İslamcı bir yönetimin geleceğini öngörüyordu. CIA raporları, kararsız ve hatta ABD düşmanı bir yönetimin kurulacağı yönündeydi. Sovyet askerlerinin çekilmesinin hemen ertesinde patlak veren Celalabad Muharebesi'nde, birçoklarının beklentisinin aksine, hükûmet güçleri mücahitleri püskürterek muharebeyi kazandı. Ancak bu kalıcı bir zafer değildi. 1990 yazında, hükûmet kuvvetleri tekrar savunma pozisyonuna dönmüştü. 1991 yılının başlarında, merkezi hükûmet Afganistan'ın sadece %10'luk kısmını kontrol edebiliyordu. 11 yıl süren Host Kuşatması mücahitlerin zaferiyle sonuçlanmış, Afgan ordusu moral açıdan çökmüştü. SSCB'nin dağılması sonucunda, Moskova'dan Necibullah'a her yıl yapılan milyonlarca dolarlık yardımlar da kesilmişti.
Necibullah, Mart ayında hükûmetinin istifasını sundu. Birleşmiş Milletler (BM) ile bir anlaşma yaparak, geçici bir hükûmet kurulmasını onayladı. Nisan ortasında, Necibullah, yönetimin 7 kişiden oluşan bir konseye devredilmesine dair, BM planını onayladı. Bundan birkaç gün sonra, Bagram Hava Üssü'nün ve Çarikar şehrinin kaybedilmesi üzerine, Necibullah, 14 Nisan tarihinde, Vatan Partisi'nin talebiyle istifa etmek zorunda kaldı. Abdülrahim Hatif, Necibullah'ın yerine, geçici başkan olarak getirildi. Nacibullah, Kabil'in düşmesinden hemen önce, BM'den af talep etti. Bu talebi kabul edilmesine rağmen, Abdürreşid Dostum tarafından kaçışı engellendi. Bunun üzerine Necibullah Kabil'deki BM ofisine sığınmak zorunda kaldı. Ülkedeki iç savaş Necibullah'ın görevden uzaklaştırılması (sonrasında öldürülmesi) ile de sona ermeyecek ve günümüze kadar devam edecekti.
Sevr Devrimi, ADHP tarafından; "Onurlu Afgan işçi sınıfının zaferine işaret eden, demokratik bir devrim", "İşçi, köylü ve emekçilerin, gerçek taleplerinin vücut bulmuş tezahürü" olarak tanımlanmaktaydı. Afganistan'ın, sosyalist bir devlet haline getirileceği ilan edildiyse de, bunu gerçekleştirmek pek de kolay görünmüyordu. Afganistan dışişleri bakanı, Afganistan'ın demokratik bir ülke olmakla birlikte, henüz sosyalist bir devlet olarak tanımlanamayacağını söylüyordu. Bir ADHP yetkilisi ise, İngiliz bir gazeteciye 1981'de verdiği mülakatta, "Afganistan'a sosyalizmin gelişini görmek için, ömrümün yeterli olacağını zannetmiyorum" diyordu.
Afganistan, Sovyetler Birliği tarafından sosyalist yönelime sahip bir devlet olarak görülüyordu. 1979'un ortasında Sovyetler Birliği, Afganistan'ı, yalnızca ilerici bir müttefik değil, sosyalist devletler topluluğunun tam teşekküllü bir üyesi olarak ilan etti. Sonraları bu söylem değişecekti. Sevr Devrimi, demokrasiye dönüş olarak tanımlanırken, Afganistan, artık "sosyalist toplum" olarak tarif edilmiyordu.
Hafızullah Amin tarafından görevlendirilen, toplumun tüm katmanlarından gelen 65 üyeli bir komisyon, yeni bir anayasa çalışması yapmakla görevlendirildi. Amin'in ölümüyle, komisyonun çalışmaları sonuçsuz kaldı. Nisan 1980'de, Babrak Karmal tarafından, "Demokratik Afganistan Cumhuriyetinin Temel İlkeleri" adı altında bir yasal düzenleme yapıldı. Bu yasal düzenlemede, sosyalizm ya da komünizm referans olarak alınmaktan özellikle kaçınılıyor, aksine İslam ve liberal demokrasi üzerine vurgu yapılıyordu. Toplumun güvenliğini tehlikeye düşürmediği sürece, dine saygı gösterilecekti. Açıklanan bu "Temel İlkeler", birçok açıdan Muhammed Davud Han'ın 1977 Anayasası'na benzemekteydi. Resmi ideolojinin önemi vurgulanırken, ADHP iktidar tekelini koruyordu. SSCB'nin yasama organı, Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti'nin bir benzeri olan Afganistan Devrim Konseyi, çoğunluğu ADHP Politbürosu üyesi olan Prezidyum üyelerince yönetiliyordu. Karmal yönetimi, büyük Sevr Devrimi'nin yeni bir evresine ulaşmıştı." "Demokratik Afganistan Cumhuriyetinin Temel İlkeleri" hiç uygulamaya konulmamışken, Necibullah tarafından 1987 Anayasası yürürlüğe sokuldu. 1987 Anayasası'na İslami ilkeler monte edilmişti. Örneğin 2. maddede, İslam, devlet dini olarak tanımlanmıştı. 73. madde, ancak müslüman bir aileden gelen kişilerin devlet başkanı olabilir diyordu. 1990 Anayasası'nda da, Afganistan "İslam devleti" olarak tanımlanmış, tüm komünist referanslar çıkartılmıştı. 1990 Anayasası'nın 1. maddesinde, Afganistan "Bağımsız ve üniter İslam devleti" olarak tanımlanmaktaydı.
1987 Anayasası politik alanda, hükûmet denetiminde belli ölçüde bir özgürlük sağlamıştı. Sömürgeciliğe, emperyalizme, siyonizme, ırk ayrımına ve faşizme karşı çıkıldığı sürece, siyasi parti kurmanın önünde bir engel bulunmamaktaydı. Devrim Konseyi'ne son verildi ve yerine, demokratik seçimlerle iş başına gelen Afganistan Millî Meclisi kuruldu. Yetkililer, iktidarı paylaşma arzusunda olduğunu duyurarak, bir koalisyon hükûmeti kurdular. Yeni sistem, senato ve temsilciler meclisinden oluşan çift meclisli sistemdi. Devlet başkanı, dolaylı seçimle 7 yıllığına seçilmekteydi.
Parlamento seçimleri 1988 yılında yapıldı. 46 sandalye kazanan ADHP, 45 sandalye elde eden Ulusal Cephe ve yeni kurulmuş bazı sol eğilimli partilerin (toplam 24 sandalyeleri vardı) desteği ile hükûmeti kurmayı başardı. Seçimler Mücahitler tarafından boykot edilmişti. Buna rağmen 234 sandalyeli Temsilciler Meclisi'nin 50'si ve Senato'dan da bazı koltuklar, Mücahitlerin silahlı mücadeleyi bırakarak, politik mücadeleye katılmaları umuduyla, onlar için boş bırakılmıştı. Silahlı muhalefeti bırakıp hükûmetle müzakereye katılan, sadece küçük bir Şii grubu, Afganistan Hizbullahı oldu.
Afganistan kabinesi Bakanlar Konseyi adıyla anılmaktaydı ve konsey başkanı hükûmetin başıydı. Bakanlar Konseyi başkanı, Devrim Konseyi Prezidyumu'na karşı sorumluydu. Bu iki organ arasında ince bir güç paylaşımı olduğu anlaşılıyordu. Prezidyum üyelerinin çok azı aynı zamanda bakanlık görevini yapıyordu. Konsey üyesi bakanlar ise ADHP tarafından belirlenmekteydi. Bakanlar Konseyi başkanlık ofisinde çalışmış olan bir muhalif, Konseyde tartışılan tüm konuların, Sovyetler Birliği'ne onaylatıldığını söylemişti. Karmal yönetiminde, Halkçılar tasfiyeye uğradı. Bakanlar Konseyi'nin 24 üyesinin sadece dördü Halkçıydı.
ADHP parti tüzüğü, 1965 yılında, partinin ilk kongresinde kabul edilmişti. Parti demokratik merkeziyetçilik ilkeleri üzerine kurulmuştu. ideolojilerini ise Marksizm-Leninizm olarak açıklıyorlardı. Afganistan Demokratik Halk Partisi Merkez Komitesi, Devrim Konseyi, Parti Sekreteryası ve Politbüro'nun tüm üyelerini belirliyordu. Tüm bu organlar aracılığıyla da devlet yönetimini elinde tutuyordu. Sovyet işgalinden sonra, ADHP'nin popülaritesi hızla azalmıştı. Sovyet danışmanlar devlet yönetiminin neredeyse tümünü ele geçirmişlerdi. Hatta bazı eleştirilerde, Sovyet danışmanların yönetimi ele aldığını, Afgan yöneticilerin onlara danışmanlık yapar hale geldiği söyleniyordu. İşgalden sonra, Karmal, hem parti hem de devlet yönetiminde zorlanmaya başladı. Karmal, Halkçıların ve Perçemcilerin koalisyonuyla partinin yönetildiği yönünde bir görüntü çizmeye çalışsa da, çoğunluğunu Halkçıların oluşturduğu üyeler, gerçeğin ne olduğunu çok iyi biliyorlardı. Perçemciler partinin yönetimini ele geçirdiklerinde, ordudaki subayların %80'i Halçılardan oluşmaktaydı.
Partinin tüm tarihi boyunca, sadece iki kez parti kongresi düzenlendi. Bunların ilki 1965 yılındaki kuruluş kongresiydi. Diğeri ise 1990 yılında yapılan ve partinin isim değişikliği yaparak, Vatan Partisi adıyla yeniden yapılandırıldığı kongre idi. Bu parti bugünde Afganistan Vatan Partisi adıyla faaliyetini sürdürmektedir. İkinci kongrede, isim değişikliği yapılarak ve geçmişte yapılan hatalar itiraf edilerek ve ideolojik bir dönüşüm de sağlayarak, partinin canlandırılması amaçlanmaktaydı. Parti yöneticileri, sorunların silahla değil, barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiğini söylüyorlardı ve bu amaçla Millî Mutabakat adını verdikleri politika ön plana çıkartılmak isteniyordu. Hala Sınıf mücadelesi kavramına vurgu yapılsa da, parti daha sonra, serbest piyasa ekonomisinin desteklenmesi ve geliştirilmesi yönünde karar alacaktı.
Halkçılar, Perçemcilere nazaran daha Marksist, devrimci ve militan bir çizgideydi. Devrimden sonra, Amin ve Terakki'nin tüm yönetici kadroları partiden uzaklaştırılmış olsa bile, Halkçılar hala orduda çoğunluktaydılar ve partide hala onlara bağlı orta kademe yöneticiler vardı. Marksist olmalarına rağmen, Sovyet işgaline ve onların Perçemcileri destekleyen tutumu karşısında, Halkçılar öfkeliydiler. Terakki, yaptığı bir konuşmada, "Bağımsız ve onurlu çizgimizi koruyacağız. Kimseye verilecek bir karış toprağımız olmadığı gibi, dış politikalarımızda hiçbir devlet bize nasıl davranmamız gerektiği konusunda talimat veremez" diyordu. Konuşmasında herhangi bir ülkeyi hedef almamakla birlikte, Afganistan'a tehdit teşkil eden SSCB'den başka bir ülkede yoktu.
En başından beri Sovyet yanlısı olan Perçemciler daha ılımlıydı. Popülariteleri, Sovyet işgali ile hızla azalmıştı. Sevr Devrimi öncesi, Perçemciler de Sovyetlerin favorisiydi. Sovyetlerin desteği ile, Perçemcilerin iktidarı ele geçirmesinden sonra, Halkçı- Perçemci çatışması yüzünden parti altüst olmuş, parti içi disiplin kalmamıştı. Yedi Halkçı subayın yerine, kendilerine yakın subayları atamak istemiş, ancak Perçemciler bunu başaramamıştı. Ordu üzerinde hakimiyet kuramayan Perçemciler, Amin için çalışan 13 subayın idam edileceğini duyurdu. Bu subayların infazı, Halçıların, 1980 Haziran, Temmuz ve Ekim aylarında giriştikleri üç ayrı başarısız darbe girişimi ile sonuçlandı. Batı basını, 1979 yılında Perçemciler büyük bir Halkçı tasfiyesi yürütmeyken, yaptıkları haberlerde, Perçemcileri ılımlı sosyalist entelektüeller olarak tanımlamaktaydı.
ADHP tarihi boyunca, daha sonra Halkçılara katılacak Destegir Pencşeri'nin başında olduğu "Güruh-u Kâr" ve Tahir Bedahşi'nin başında olduğu Sitem-i Milli gibi başka fraksiyonlarda vardı. Sitem-i Milliciler, ADHP'ye karşı başlatılan isyana katıldılar. ABD Büyükelçisi Adolph Dubs, 1979 yılında bu grup tarafından öldürüldü. Maocu ideolojiye sahip Sitem-i Milliciler, ideolojik olarak Halçılara yakın olsalar da, onları "Peştun şövenizmi" yapmakla suçluyorlardı. Karmal'ın iktidara gelmesiyle, hükûmetle Sitemciler arasındaki ilişkiler olumlu yönde gelişti. Zira Bedahşi ve Karmal'ın eskiye dayanan şahsi dostlukları bulunmaktaydı. Ancak Bedahşi, 1979 yılında hükûmet kuvvetlerince öldürülecekti.
Karmal Mart 1980'de, tüm toplumsal kesimlerin dahil olduğu "geniş katılımlı millî cephe" oluşturmaktan bahsediyordu. Fakat ülkenin içinde bulunduğu koşullar sebebiyle böyle bir cephenin oluşturulması için, propaganda çalışmalarına ancak Ocak 1981'de başlanabildi. Aynı ay, böyle bir oluşuma destek amacıyla, büyük bir miting düzenlendi. Bu oluşumun ilk yasal kurumu, Aşiretler Bakanlığı tarafından oluşturulan ve tüm kabilelerin katılımıyla oluşan aşiretler meclisi "Cirge" idi. Bu kurum daha sonra Ulusal Cephe'nin parçası olacaktı. Ulusal Atavatan Cephesi, birkaç kez ertelendikten sonra, kuruluş kongresini Haziran 1981'de gerçekleştirdi. Dört gün sürmesi planlanan kongre, bir gün içinde tamamlandı. Bir ay içinde, 27 kurucu üye, Mücahitler tarafından yapılan suikastlarla öldürüldü. Kurulması bu kadar vakit aldan Ulusal Cephe'nin, "Bölgesel Komiteleri" Kasım ayında oluşturulabildi. İlk Cirge toplantısı ise Aralık ayında yapıldı. Ulusal Atavatan Cephesi ancak 1983 yılında tam anlamıyla faaliyete geçerek, önemli bir siyasi organizasyon haline geldi. Bu cephenin amacı, ADHP'ye ideolojik olarak uzak duran grupların desteğini sağlamaktı.
İlk lider, ADHP'nin önde gelen simalarından biri, Salih Muhammed Ziyari'ydi. Ziyari'nin seçilmesinin etkileri genişti. the ADHP, Ulusal Cephe'nin tüm faaliyetlerine hakimdi. Kuruluşunda 700,000 üyesi olan örgüt, kısa sürede bir milyon üyeye ulaştı. Üyelerin çoğu, zaten bu organizasyona bağlı ve hepsi ADHP güdümünde olan, "Afgan Kadınlar Konseyi", "Demokratik Gençlik Organizasyonu" ve işçi sendikalarına önceden üye olmuşlardı. Üye sayısı sürekli olarak şişirilerek veriliyordu. 1984 yılına gelindiğinde, Ulusal Cephe gerçekte 67,000 üyeye sahipti. 1986 yılında bu rakam 112,209'a çıktı.
1985 yılında Ziyari başkanlık görevini bıraktı ve yerini ADHP üyesi olmayan birine, Abdülrahim Hatif'e bıraktı. Hatif, daha başarılı bir yönetim sergiledi. Ulusal Atavatan Cephesi'nin adı, 1987 yılında "Ulusal Cephe" olarak değiştirildi.
ADHP hükûmeti, 19 Ekim 1978 tarihinde, Sovyet Orta Asyası cumhuriyetlerininkine benzer, sol üst köşesinde sarı bir arma bulunan kızıl renkli bayrağı kullanmaya başladı. Bu bayrak ilk kez Kabil'de düzenlenen bir gösteri esnasında kullanıldı. Yeni bayrak halk arasında büyük hoşnutsuzluğa yol açtı. Halk bu bayrağı, laik ve dinsiz hükûmetin bir işareti olarak algılıyordu. Trakki döneminde tanıtılan bu bayrak, işgalden kısa bir süre sonra, yerini ülkenin geleneksel, siyah kırmızı ve yeşil renkli bayrağına bıraktı. Diğer taraftan ADHP, parti ile devletin farklı aygıtlar olduğunu halka göstermek amacıyla, kırmızı zemin üzerine sarı amblemli bir parti bayrağı kullanmayı tercih etmişti. Kızıl yıldız, kitap ve diğer komünist semboller, Necibullah döneminde, 1987 yılında bayraktan çıkartıldı. 1978 yılında, bayrak üzerindeki kartal simgesi değiştirilerek, yeni bayrak kullanılmaya başlandı. 1980 yılında Babrak Karmal, yeni bayrağı tanıtırken "Bayrağımızdaki minber, binlerce inançlı Afganı doğru yola taşıyacak" diyordu. Çoğunluk tarafından, bayrakta yer alan kitabı, Kur'an değil, Karl Marx'ın Das Kapital'ı olduğu düşünülmekteydi. Bayrakta yer alan simgeler, en son 1987 yılında Necibullah iktidarında değiştirildi. Yeni işaretler, öncekilerin aksine, İslami simgelerdi. Kızıl yıldız ve Das Kapital amblemden çıkartıldı ve yerine mihrap, minber ve kelime-i tevhid konuldu.
Ekonomik büyüme |
---|
Göstergeler |
Harcamalar |
Cari harcamalar (%) |
Yatırım harcamaları (%) |
Gelir ve borçlar |
Doğalgaz satışları (%) |
Dış yardımlar (%) |
Rant gelirleri (%) |
İç borç (%) |
1 Ocak 1979'da, Terakki hükûmeti, her ailenin sahip olabileceği arazi miktarını kısıtlayan bir toprak reformu başlattı. Belirlenen miktardan fazla ariziye sahip olanların toprakları, hiçbir bedel ödenmeksizin kamulaştırılacaktı. Liderler böylelikle, toprak ağalarının gücünün elinden alınacağını, geniş köylü kesiminin ihtiyacının sağlanmış olacağını ve onların desteğinin elde edileceğini düşünüyordu. 1979 yılının ortasında, reformun tamamlandığı duyuruldu. Yetkililer, 665,000 hektar arazinin dağıtımının yapıldığını ve nüfusun ancak %4'lük kısmının, toplam 40,000 ailenin reformdan olumsuz olarak etkilendiğini iddia ediyordu.
Bu reform, hükûmetin beklediği derecede toplum desteği alamadığı gibi, istenen ekonomik ve sosyal sonuçlar da elde edilemedi. Reform sonrasında tarımsal üretim hızla düştü ve bu da halkta büyük hoşnutsuzluk yarattı. Terakki, toplumdaki hoşnutsuzluğu fark edince, reform politikasını sonlandırdı. Karmal döneminde de toprak reformuna devam edildi. Ancak ne büyüklükte bir arazinin Karmal reformundan etkilendiği net olarak bilinmemektedir.
İç savaş ve takip eden işgal sırasında, ülkenin neredeyse tüm altyapısı yok oldu. Ekonomik faaliyetler durma noktasına geldi.5 Savaş nedeniyle Karmal'ın yönetimi sırasında Gayri safi millî hasıla (GSMH) önemli oranda düştü; gerek sermaye gerekse de emek cephesinde yaşanan büyük kayıplar, hem ticaretin hem de ulaşımın neredeyse tamamıyla durmasına yol açtı. 1978 yılında 159,7 milyar Afgani olan gayri safi yurt içi hasıla, 1984 yılında 154.3 milyar Afganiye düşmüştü. Aynı yıllarda kişi başına düşen millî gelire bakıldığında, 7,370 Afganiden, 6852 Afganiye düştüğü görülüyordu. Bir tarım ülkesi olan Afganistan'da tarım sektörü, 1981'de gayri safi yurt içi hasılanın %63'ünü oluşturuyordu. 1982 yılında, faal nüfusun % 56'sı tarım sektöründe çalışıyordu. 1982 yılı verilerine göre, sanayi sektörünün gayri safi yurt içi hasıla içindeki payı %21'di ve faal nüfusun ise %10'luk kısmını istihdam etmekteydi. Tüm sanayi şirketleri devlet yönetimindeydi. Hizmet sektörü gayri safi yurt içi hasıla içindeki payı ise, 1981 verilerine göre %10'du ve istihdamın 1/3'ünü sağlıyordu. Muhammed Davud Han döneminde ödemeler dengesi rakamları oldukça düzelmişti. Cari fazlalık giderek azaldı ve 1982 yılında 70.3 milyon $ açığa ulaştı. Karmal yönetiminde sadece ithalat ve ihracat rakamlarında istikrarlı bir şekilde artış sağlandı.6
Necibullah da Karmal'ın ekonomi politikalarını sürdürdü. Doğu Bloku ülkeleriyle SSCB ile ilişkilerini ve ticaretini geliştirdi. Sanayide özel sektörü özendirici yöntemler geliştirdi. 1986'da "beş yıllık kalkınma planları" devreye sokuldu ve bu planlı dönem 1991'e kadar devam etti. Plana göre, 1985 yılına kadar olan yıllık %2'lik büyüme hızı, %25 olacaktı. Sanayi %28, tarım ise %14-16 büyüyecekti. İç ticarette %150, dış ticarette ise %1'lik büyüme öngörülmekteydi. Doğal olarak bu yüksek hedeflerin hiçbiri realize edilemedi. Yıllık büyüme önceden olduğu gibi %2'lerde kaldı. 1990 Anayasasında özel sektörün önemi belirtilmişti. Anayasanın 20. maddesi özel sektörü, 25 maddesi ise yabancı sermayeyi teşvik edici düzenlemeleri içermekteydi.
Asker sayısı
Parti ve devlet başkanı olan ADHP Genel Sekreteri, Aynı zamanda ordunun başkomutanıydı. Komuta zinciri, Savunma Bakanı, Savunma Bakan Yardımcısı, Genelkurmay Başkanı, Askeri Operasyonlar Dairesi Başkanı, Hava ve Hava Savunma Kuvvetleri Komutanı Ve İstihbarat Başkanı şeklinde devam ediyordu.
1978 yılında, 8,000 kişilik subay kadrosunun, 600 ila 800 kadarı komünistti. Bu subayların %40-45'i SSCB'de eğitim almıştı. Bunların da %5-10'luk kısmı ADHP üyesiydi. SSCB işgali başladığı zaman, ADHP'nin orduda yürüttüğü tasfiye sebebiyle, subay mevcudu 1,100'e kadar düştü. İşgal sırasında ve takip eden iç savaşta yer alan subayların çoğu orduya yeni katılmıştı. Subayların çoğu Halkçı olmakla birlikte, Perçemciler iktidarı ele geçirdikten sonra, hiçbiri önemli bir pozisyona gelemedi. İktidarı elinde tutan perçemciler, orduda azınlık durumundaydılar. 1,100 subaydan yaklaşık 200 kadarı partiye üyeydi.
Halkçıların güçlü kalesi İçişleri Bakanlığı, resmi adı "Devrim Muhafızları" olan Sarandoy adlı jandarma birliklerini kontrol ediyordu. İçişleri Bakanlığının verdiği yetkiyle, Afganistan Aşiretler ve Sınırlar Bakanlığı, 1983 yılına kadar, sınır birliklerini ve aşiret milislerini kontrolünde tuttu. Afgan hükûmeti, milis kuvvetlerin büyüklüğünün yaklaşık 20,000 kişi olduğunu söylüyordu. Sarandoy'da çalışan bir milise aylık 162 dolar ödenmekteydi ki, bu rakam Sevr Devrimi'nden önceki dönemde, Savunma Bakan Yardımcısına verilen ücretten fazlaydı. Milislerin belli bir disiplinden uzak olmalarına rağmen, çatışmalarda ordudan daha etkili olmaları ayrı bir sorun teşkil ediyordu. Batılı bazı gazeteciler, bu milislerin bir kısmının, Mücahitlerle iş birliği içinde olduklarını söylüyordu.
ADHP'nin komünist rejimi sırasında, eğitim sisteminde değişiklikler yapıldı. Kız çocuklarının da eğitme katılması için çalışmalar yapılmış, cehalete karşı savaş açılarak, yaygın okuma-yazma programları oluşturulmuştur.7 1988 yılına gelindiğinde, Kabil Üniversitesi'ndeki doktorların %40'ı, eğitim görevlilerinin de %60'ı kadınlardan oluşuyordu. 440,000 kız öğrenci, değişik eğitim kurumlarına kayıt yaptırdı. Okul dışında yürütülen diğer okuma-yazma programlarına da 80,000 kadının katılımı sağlanmıştı.8 Tüm bu çabalara rağmen, halkın büyük kısmı cehalet içinde yaşamaya devam ediyordu.9 1979'daki Sovyet müdahalesiyle başlayan ve ardı arkası kesilmeyen savaşlar ülkenin eğitim sistemini büyük ölçüde yok etti.10 Öğretmenlerin büyük kısmı, savaş sırasında komşu ülkelere kaçmıştı.11
Devam eden savaş sebebiyle, yaklaşık altı milyon Afgan ülkesinden kaçtı. Bunların çoğunluğu komşu Pakistan ve İran'a yerleşti. Afganistan dünyanın en çok mülteci üreten bir iki ülkesinden biridir.12
Soviet Air Power: Tactics and Weapons Used in Afghanistan by Lieutenant Colonel Denny R. Nelson
Video on Afghan-Soviet War from the Peter Krogh Foreign Affairs Digital Archives
Orijinal kaynak: afganistan demokratik cumhuriyeti. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Valentino (2005) Final solutions p. 219. ↩
Kaplan, Robert D., Soldiers of God: With Islamic Warriors in Afghanistan and Pakistan, New York, Vintage Departures, (2001), p.115 ↩
Kabul's prison of death BBC, February 27, 2006 ↩
Racist Scapegoating of Muslim Women - Down with Quebec's Niqab Ban!, Spartacist Canada, Summer 2010, No. 165 ↩
Afghanistan country profile . Kongre Kütüphanesi Federal Research Division (May 2006). This article incorporates text from this source, which is in the public domain. ↩
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page